Doğan SÜSLÜ
e-mail:medyatikbakis@hotmail.
Bir siyasetçiyi “siyaset sahnesinden silmek” ifadesi oldukça güçlü ve genellikle hukuki, etik ve demokratik açıdan tartışmalı bir yaklaşımı çağrıştırır. Ekrem İmamoğlu, Türkiye’de halk tarafından seçilmiş bir siyasetçidir ve demokratik meşruiyeti bu seçmen iradesine dayanır. Demokratik sistemlerde bir siyasetçinin siyaset sahnesinde kalıp kalmayacağına nihai olarak seçmen karar verir. Dolayısıyla birini “sahneden silmek”, ancak halkın desteğini kaybetmesiyle olur. Bir siyasetçinin siyasi faaliyetlerden men edilmesi ya da siyaset yapmasının engellenmesi ancak mahkeme kararıyla (örneğin bir suçtan hüküm giymesi sonucu siyasi yasak getirilmesi), YSK gibi seçim kurumlarının kararlarıyla mümkündür.
*Demokrasiye müdahale
Ancak bu süreçlerin hukuk devleti ilkelerine uygun yürütülmesi gerekir. Aksi takdirde bu tür hamleler “siyasi mühendislik” ya da “demokrasi dışı müdahale” olarak değerlendirilir. Türkiye’de geçmişte bazı siyasetçilerin engellenmeye çalışılması, onların halk nezdindeki popülaritesini artırmış ve “mağduriyet” algısıyla daha da güçlenmelerine neden olmuştur. Ekrem İmamoğlu da benzer bir siyasal sermayeye sahip olmuştur. Ekrem İmamoğlu’nu “siyaset sahnesinden silmek” gibi bir yaklaşım, hem demokrasiye aykırıdır hem de pratikte genellikle ters teper. Onun yerine siyasi rekabetin demokratik kurallar içinde yürütülmesi çok daha yapıcı, meşru ve uzun vadeli olarak etkili bir yoldur.
*İktidar, İmamoğlu’ ndan neden çekiniyor?
İktidarın, Ekrem İmamoğlu’ndan çekinmesinin birkaç temel nedeni var. Bunlar hem siyasal güç dengeleriyle hem de İmamoğlu’nun sahadaki etkisiyle doğrudan ilişkili. İmamoğlu, özellikle 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’u kazanmasıyla büyük bir halk desteği ve simgesel güç kazandı. Hem seçmen gözünde hem de medya ortamında “Başarılı, samimi ve ulaşılabilir lider” imajı güçlü. Bu durum, iktidar için “güçlü ve potansiyel bir rakip” algısı yaratıyor. CHP içindeki dengeleri ve muhalefetin yönünü belirleyen ana aktörlerden biri olmayı başardı. İmamoğlu, CHP’nin geleneksel kesiminden farklı olarak daha geniş kitlelere hitap edebiliyor, merkez sağ seçmenden de oy alabiliyor.
*Öne çıkan bir figür
İktidar, böyle bir figürün yükselişinin kendi tabanını da zorlayacağını hesaplıyor. İmamoğlu, Türkiye dışında da demokrasi, insan hakları ve yerel yönetim başarısı bağlamında öne çıkan bir figür. İktidar, böyle bir kişinin uluslararası platformlarda Türkiye’nin iç politikasıyla ilgili eleştiri yapmasını risk olarak görüyor. Ekrem İmamoğlu, sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil aynı zamanda potansiyel bir cumhurbaşkanı adayı olarak da görülüyor. Bu da, iktidarın gelecek planlarını doğrudan etkileyen ve “güçlü alternatif” konumuna yerleştirilen bir figür haline getiriyor. *Uzlaşmacı dil Türkiye siyasetinde kutuplaşma yüksekken, İmamoğlu’nun daha uzlaşmacı, kapsayıcı dili iktidarın politik stratejisini zora sokuyor. İktidarın tercih ettiği sert ve kutuplaştırıcı söyleme karşı kamuoyunda farklı bir alternatif oluşturuyor. İktidar, Ekrem İmamoğlu’nu sadece bir siyasi rakip olarak değil hem tabanda hem ulusal ve uluslararası arenada güçlü, geniş kitlelere hitap eden ve potansiyel olarak kendi geleceğini tehdit eden bir figür olarak görüyor. Bu yüzden zaman zaman siyasi, hukuki ve medya baskısı gibi çeşitli yöntemlerle etkisini sınırlamaya çalışıyor.
*CHP ve İmamoğlu havlu atar mı?
CHP ve Ekrem İmamoğlu iktidarın baskıları karşısında siyaseten havlu atmaz. Ancak dirençli kalmaları, büyük ölçüde stratejik davranmalarına ve toplumsal desteği sürdürebilmelerine bağlıdır. CHP, Türkiye’nin en köklü siyasi partisidir. 100 yılı aşan tarihi boyunca çok sayıda baskı, kapatma davası, darbe ve siyasi manipülasyonla karşılaştı. 12 Eylül, 28 Şubat ve 2000’ler boyunca da benzer güç odaklarıyla karşı karşıya geldi ama siyasi meşruiyet alanını asla terk etmedi. Bu refleks, CHP’nin kolay kolay sahneden çekilmesini ya da mücadeleden vazgeçmesini engeller. Ekrem İmamoğlu, 2019 seçimlerindeki iptal sürecinde gösterdiği “inadına demokrasi” duruşuyla zaten siyasi mücadeleye yatkın bir figür olduğunu kanıtladı.
*Krizleri lehine çevirme becerisi
Baskılar karşısında geri çekilmek yerine, krizleri lehine çevirme becerisine sahip. Siyasi yasak tehditlerine karşı bile “korkmayan ama mağdur da oynamayan” bir çizgiyi sürdürüyor. CHP içinde zaman zaman hizip çatışmaları yaşansa da, dışsal baskılar genellikle birleştirici etki yaratır. Özellikle İmamoğlu’na yönelik adli ya da siyasi müdahaleler, partinin “adalet” ve “demokrasi” ekseninde mobilize olmasına zemin sağlar. İktidar baskısı toplumda açıkça görülür hale gelirse, İmamoğlu bir muhalefet liderinden öteye geçer. “Siyasi yasak” mağduriyeti, seçmen nezdinde halktan biri olarak lanse edilmesini sağlar, Bu da ona ve CHP’ye ekstra siyasal sermaye kazandırır. İmamoğlu cezalandırılıp CHP onun yerine yeterli kamuoyu desteği olan başka bir aday çıkaramazsa, İttifaklar tamamen dağılır ve CHP yalnızlaşırsa, …o zaman “geriye çekilme” ya da “pasif muhalefet” riski oluşabilir. Ama bu “havlu atma” değil geçici bir pozisyon kayması olur. CHP ve İmamoğlu, iktidarın baskılarına rağmen siyasal mücadeleden geri çekilecek bir yapıda değil. Aksine, iktidar baskısı arttıkça bu iki aktörün siyasi enerjisi artar. Ancak, bu dayanıklılığın sürdürülebilmesi için parti içi uyum, kamuoyu desteğinin korunması, alternatif lider yetiştirme planlarının hazırda tutulması gerekir.