Doğan SÜSLÜ
e-mail:medyatikbakis@hotmail.
Son dönemde, Türkiye genelinde, yaşama veda eden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i taklit etme gayretinde olan bazı belediye başkanlarını görür olduk. Bir Ferdi Zeyrek olmak bu kadar kolay mı? Ferdi Zeyrek bence gerçekten samimimi davranışlar içerisindeydi. Hiçbir vakit yapmacık samimiyetin içinde yer almadığı anlaşılıyor. Ne demek istediğimi biraz daha açayım.
Halk tarafından Ferdi Zeyrek’le ilgili çok sayıda yorum, samimiyetine işaret ediyor. Bir emekli öğretmen taziye defterinde, “7’den 70’e herkesle diyalog kurduğunu ve vatandaşların sorunlarını çözmek için yoğun çaba gösterdiğini” yazmıştı. Bir başka öğretmen, şu ifadeleri kullanmış “Halktan, alın teriyle kazanan halktan yana olması, sorunlarla hemhal olabilmesi ve —mış gibi değil gerçekten anlayarak ve çözüm üretebiliyor olması…”
Bir çok kişi Ferdi başkanı, doğal, sıcak ve içten bir insan olarak tanımlıyor. Yapmacık tavrı var mıydı? Hayır. Hiçbir kaynak, bu şekilde eleştirel bir izlenime değinmedi. Sosyal projeleri, empati dolu yaklaşımı, şeffaf liderliği ve doğrudan insan ilişkileri sayesinde ve insanların gönlüne hitap ederek bir etki yaratmıştı. Çok iyi biliyorum ki Zeyrek başkanın Manisa’da bıraktığı çok iyi intiba, uzun süre silinmeyecektir.
*Gürsel Öztürk paşa ve belediye temizlik görevlisi
Gerçek samimiyet örneklerine sadece merhum Ferdi Zeyrek başkanla devam etmeyelim. 2008 – 2010 yılları arasında İskenderun Garnizon Komutanlığı ve 39. Tugay Komutanlığı yapan o zaman ki rütbesiyle Tuğgeneral Gürsel Öztürk, bir gün mesai bitimi tugaydan çıkar ve İskenderun Kaymakamlık Lojmanı arakasındaki askeri lojmanına doğru emir subayıyla birlikte yürümeye başlar. Tuğgeneral Öztürk deniz fenerini geçip karşı kaldırımın köşesine gelince, kağıt bardak içinde, kaldırım taşı üstüne oturmuş çay içen yorgun bir belediye temizlik işçisini görür. Öztürk paşa temzilik işçisine “Afiyet olsun” der. Kamulajlı üniforma içinde paşanın yüksek rütbesi pek seçilmez. Temizlik görevlisi bu ‘Afiyet olsun’ sözüne karşılık içten bir biçimde “Buyurun beraber olsun. Ben size hemen arkamdaki kafedan çay alır getiririm” der. Öztürk paşa bu samimi daveti kabul eder ve “sen otur, emir subayımız çayları alır getirir” diyerek kaldırıma, temizlik işçisinin yanına oturur. Emir subayı, iki karton bardak çayla gelir ve çayın birini Öztürk paşaya uzatır, diğeri kendi elindedir. O yıllar, Amanos dağlarında teröristleri takip etme, terörle mücadele 39. Tugay tarafından da yürütülmektedir. Ayaktaki emir subayı, kaldırımda oturan tugay komutanını nazikçe uyarır “Komutanım, güvenliğiniz açısından burada oturmanız riskli” diye konuşur. Öztürk paşa biliyorum dercesine kafa sallar ve emir subayına da kaldırıma oturmasını işaret eder. Temizlik işçisiyle paşanın sohbeti koyulaşır.
*Gerçekten samimiyet göstermek
Öztürk paşa işçiye, nizamiyeye, nizamiyeden sorumlu komutana ve nizamiye nöbetçilerine, talimat vereceğini, ziyaretçi bekleme ve görüş salonuna, bundan böyle her molada gelebileceğini, elini, yüzünü yıkayıp, tuvalet ihtiyacını giderip, rahatça bir sandalye üzerine oturup çay içebileceğini, çayın askerler tarafından ikram edileceğini belirtir. Temizlik görevlisi teşekkür eder ancak hiçbir gün gidip nizamiyede çay içmez. Tuğgeneral rütbesi sonrası tümgeneralliğe terfi eden ve emeklilik sonrasında hukuk fakültesini bitirip avukat olan Av. Gürsel Öztürk işte böylesi gerçek samimiyet içerisinde olan biriydi. Kamerasız bir ortamda, mütevazı bir davranış örneği sergilemiştir. Bu satırlar aracılığıyla Gürsel Öztürk paşamızın kulaklarını çınlatmış olalım…
*Kamera varsa, herkes birer kahraman oluyor!
Orman yangını oluyor. Eli belinde yangın seyredenler, kameraları gördükleri an aslan kesiliyorlar, yangını söndürme çabasına girişiyorlar. Biri su taşıyor, öbürü çapa yapıyor, diğeri alevlere toprak atıyor. Diğeri su hortumunu tutmaya çalışıyor. Çekim olmadığı anlarda, film izler gibi yangını izleyenler, kameralar geldiği an sırtlarında temsil ettikleri kurum ve kuruluşun isimleri yazılı yelekler i kameraların görüş alanına sokma çabasına giriyorlar! Deprem oluyor. Yardım için adım atan yok, kameralar gelince koşturmaca başlıyor, enkazın üstüne çıkma yarışı oluyor, enkazdan çıkarılan yaralının sedyesini tutmak ve taşımak için bir birlerini ezenler oluyor. Sel felaketlerinde durum üç aşağı beş yukarı aynı. Böylesi durumlar, orman yangınlarının, normal yangınların , deprem ve sel felaketlerinin isimsiz kahramanlarına haksızlık oluyor. Adam depremde sessiz sedasız, show yapmadan en az otuz kişi kurtarmış kimse onun farkında değil enkazdan çıkarılan yaşlı bir teyzenin sedyesini en önde tutan ve kameralar kendisini çeksin diye yoğun çaba içinde olan kişi, kurtarıcı ve halk kahramanı ilan ediliyor!
Yangın söndürmek, enkaz altındaki depremzedelere yardım etmek, sel suyuna kapılmış birini kurtarmak, birilerine maddi ve manevi yardımı reklamsız yapmak her vicdan ve sorumluluk sahibi insanın görevidir. Bahsi geçen işlerin reklamı ve Show’u olmaz, olmamalıdır.
*Uyduruk senaryolu mini videolar
Tekrar merhum Ferdi Zeyrek taklitçisi belediye başkanlarına gelirsek. Uyduruk senaryolarla sürekli mini videolar çekmek halkı ve belediye çalışanlarını sıfır maliyetle figüran olarak kullanmak belediye başkanlarına yarar sağlamaz. Bu yolla halkın sempatisini kazanamazlar. Ancak kendi kendilerini kandırırlar. Elbet her bir belediye başkanı hizmetlerini anlatmak, basın birimiyle, halkla ilişkiler müdürlüğüyle el ele yol almak zorundadır. Ancak bu hizmet tanıtımları biraz da kamera, fotoğraf makinaları ve gazetecilerin olmadığı ortamlarda sürdürülmelidir. Bu yapılmaz ise fidan mı dikiliyor, fidan belgeseli mi çekiliyor, asfalt mı yapılıyor, asfalt dizisi mi çekiliyor, çevre düzenlemesi mi yapılıyor abartılı çevre dizaynı çekimleri mi yapılıyor ayırt etmek güç olur, bıkkınlık yaratır. Gerçek hizmet, hizmet olmaktan çıkar, bir reklam aracına dönüşür. Hizmet anlatımları, video, halka ilişkiler çalışmaları, belediye başkanı tanıtımı, yerel gündem de kalma gayreti doğal yollardan olmalıdır…
* Hizmet videolarının dozu çok iyi ayarlanmalıdır
Haksızlık etmeyelim. Bugün Türkiye genelinde pek çok belediye başkanına halk, kendiliğinden gelip sarılmakta, hizmetlerine teşekkür edip, memnuniyet bildirmektedir. İşte bu doğal tablo ve kucaklaşmalar, belediye basın birimince ya da anlaşmalı ajanslar tarafından kameralar ve fotoğraf makinaları tarafından kayda alınsa da bunların her defasında kamuoyuna, basına, sosyal medyaya servis edilmesi, hizmet, hizmet için yapılmıyor da reklam için yapılıyor algısını zaman içinde oluşturur. Anılan kaynaşma ve kucaklaşmalar yağmur gibi değil zamana yayılarak ve aralara serpiştirilerek verilmelidir. Kendimden bir örnek vereyim. İstesem her gün köşe yazısı yazarım. Okurları ve takipçileri bıktırmamak adına istisnalar hariç hafta da en fazla iki köşe yazıyorum…
İşaret ettiğim hassasiyetlere dikkat edilmeli, anılan kısa hizmet tanıtım videolarının dozu da çok iyi ayarlanmalıdır. Bugün ülke genelinde pek çok şöhret ‘yüz eskimesi’ denilen rutine bağlama halinden kaçınır. Çok sık görüntü vermek yerine, dozunda, kendisini izleyenleri usandırmadan her gün yerine makul zaman dilimleri içinde görüntü verir.
*Samimiyet taklit edilemez
Halkın sezgisi çok güçlüdür. Vatandaşlar artık sadece konuşanı değil niyetini de okumaya çalışıyor. Samimiyetten uzak, ezberlenmiş cümleler ve fotoğraf çektirmek için yapılan “halka inme” çabaları hızla fark ediliyor. İnsanlar sahici duyguları ve taklit olanı sezgisel olarak ayırt edebiliyor. Ferdi başkanı taklit etmek isteyenler bunun yerine ondan ilham almalıdır. Ferdi Zeyrek’in başarısı kopyalanamaz ama yaklaşımı örnek alınabilir. Gerçekten dinlemek, küçük ayrıntıları önemsemek, sade, mütevazı olmak ve dürüst bir dil kullanmak. Bu özellikler herkesin yapabileceği şeyler ama samimi olanın elinde kıymet kazanır. Samimiyet taklit edilemez. Taklit edildiğinde adı samimiyet değil gösteri olur…
Belediye başkanları Ferdi Zeyrek’i rol model alacaklarsa, onunla birlikte gelen değerleri anlamalıdır. Yoksa yapmacık yaklaşımlar sadece halkla mesafeyi açar, güveni değil şüpheyi artırır.