Doğan SÜSLÜ
e-mail:medyatikbakis@hotmail.
Bazen biriyle konuşurken onun içten mi, yoksa sadece “öyleymiş gibi” mi davrandığını hissedersin. Bu his çoğu zaman yanıltmaz. Çünkü insan, karşısındakinin samimi olup olmadığını kalbinin bir yerinde anlar. İşte bu yüzden samimiyet, hayatımızdaki en kıymetli duygulardan biridir. Samimi bir insanla konuşurken bir şeyler kolaylaşır. Sanki yükün hafifler, kendin gibi olursun. Karşındaki seni yargılamaz, seni değiştirmeye çalışmaz. Ne hissediyorsa söyler, ama kırmadan, saklamadan. Böyle biriyle kurduğun bağ, zamanla daha da güçlenir. Çünkü o bağın içinde yalan yoktur, oyun yoktur. Ama bir de samimiyetsizlik vardır. Gülümsüyor ama gözleri gülmüyor. “Nasılsın?” diyor ama cevabını beklemiyor. Yanında ama sanki hep başka bir yerde. İşte bu hâl, zamanla insanı yorar. Ne kadar kibar olursa olsun, içtenliği olmayan biriyle konuşmak, sanki duvarla konuşmak gibidir. Sesin yankılanır ama karşılık alamazsın.
*Mükemmel hayatlar…
Günümüzde, özellikle sosyal medyada, herkes “iyiymiş” gibi görünmeye çalışıyor. Mükemmel hayatlar, mutlu anlar, kusursuz yüzler… Ama perde arkasında neler var, kimse tam olarak bilmiyor. Bazen bu yapaylık öyle bir hal alıyor ki, samimiyet artık nadir bir şey gibi geliyor. Oysa bir insanın “iyi değilim” diyebilmesi bile başlı başına bir samimiyet göstergesi değil mi? Ben, gerçek olmayı önemsiyorum. Kusurlarımla, hatalarımla, duygularımla. Bazen yanlış anlaşılmak pahasına bile olsa, içimden geleni söylemeye çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, gerçek olmak belki her zaman kolay değil; ama insanı en çok rahatlatan şey bu. Hayatta herkesin aradığı şey belki de çok basit: Anlaşılmak, sevilmek ve güvenmek. Ama bunlar ancak samimiyetle mümkün. O yüzden bence samimiyet, sadece bir davranış biçimi değil aynı zamanda bir yaşam biçimi. Ve ne olursa olsun, samimi insanların olduğu yerler her zaman biraz daha sıcak, biraz daha huzurlu.
*İki yüzlülükle karakterize edilir…
Samimiyetsizlik ise genellikle yapaylık, içtenliksizlik, çıkarcılık ya da iki yüzlülükle karakterize edilir. Bir kişi söyledikleri ile hissettirdikleri arasında çelişki yaratıyorsa, bu genellikle samimiyetsiz olarak algılanır. Özellikle sosyal medyada veya resmi ortamlarda gösterilen ‘fazla iyi niyetli’ ama yüzeysel davranışlar, bu kavrama örnek teşkil eder. Samimiyetsiz insanlar kısa vadede başarılı izlenimi yaratabilir; fakat uzun vadede ilişkileri yıpratır. Çünkü insanlar, sezgisel olarak kendilerine karşı oynanan rolleri fark ederler. Samimiyetsizlik, güvenin en hızlı zedelendiği durumlardan biridir. Güven ise bir kez sarsıldığında kolay kolay geri kazanılamaz.
*Onay arayışı…
Modern dünyada, özellikle dijital iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, samimiyet daha da kıymetli hale gelmiştir. Ekranların arkasında yaratılan kimlikler, özenle süslenmiş hayatlar, sosyal onay arayışı; bireyleri samimiyetten uzaklaştırabilmektedir. Bunun farkına varmak ve gerçek bağlar kurmaya yönelmek, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir iyileşme yaratabilir. Samimi olmak, kusurlarıyla insan kalabilmeyi, karşısındakine dürüstçe yaklaşabilmeyi ve empati kurabilmeyi gerektirir. Bu, kolay bir yol değildir; ama sağlıklı ve gerçek ilişkilerin yegâne temelidir.
*Sahici yürekler…
Samimiyet; sevginin, dostluğun ve güvenin temel taşıdır. Samimiyetsizlik ise ilişkileri içten içe kemiren bir virüs gibidir. Kendimize ve çevremize karşı dürüst olmayı, içimizdeki niyeti davranışımıza yansıtmayı öğrenebildiğimiz ölçüde, daha sağlıklı bir toplumsal yapıya ulaşabiliriz. Çünkü en gerçek bağlar, sahici yüreklerden kurulur.