Doğan SÜSLÜ
e-mail:medyatikbakis@hotmail.
Ülkemiz sokaklarında yürüyen birinin yüzüne bakın. Gözlerinin içi gülüyor mu? Yorgunluk, öfke yılgınlık hatta umursamazlık. Tüm bu duygular hep birlikte duruyor çoğu yüzde. Son yıllarda yapılan mutluluk araştırmalarında Türkiye’nin alt sıralarda yer alması kimseyi şaşırtmıyor. Peki, ne oldu da bu kadar mutsuzlaştık? Mesele sadece ekonomik değil ama ekonomiyi dışarıda bırakmak da gerçeklere sırt çevirmek olur. Artan enflasyon, düşen alım gücü, gençlerin işsizliği, emeklilerin geçim sıkıntısı…
Bu tablo, insanın nefes almasını zorlaştırıyor. Her sabah yeni bir zamla uyanmak, sadece cüzdanı değil, ruhu da kemiriyor. Ama mutsuzluğumuzun kökleri, daha derinlerde. Toplumsal güven erozyona uğradı. İnsanlar artık birbirine, kurumlara, hatta geleceğe güven duymuyor. Gençler “Bu ülkede kalınır mı?” sorusunu sürekli dillendiriyor. Eğitimin değersizleştiği, liyakatin yerini torpilin aldığı bir düzende umut etmek zorlaşır oldu. Belirsizlik insan ruhunu zedeler. Türkiye’de ise belirsizlik artık olağan hale geldi.
*Her yerde gerilim hakim
Eskiden komşunun çocuğu ile kıyaslanırdık, şimdi milyonlarca insanla. Sosyal medya, hepimizden daha mutlu, daha güzel, daha başarılı hayatlar sergileyen insanlar yarattı. Gerçeklikle bağımız zayıflarken, kendi hayatımıza olan tatminimiz de düştü. Başarısız hissetmek, eksik hissetmek neredeyse norm haline geldi. Kutuplaşma, tahammülsüzlük, nefret dili… Bunlar yalnızca siyasetçilerin diliyle sınırlı değil. Sokakta, sosyal medyada, evde… Her yerde bir gerilim hâkim. Kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor. Herkes bir şekilde savunmada, öfkeli, yorgun. Sürekli “hayatta kalma” modunda olan bir toplumda huzurdan, mutluluktan söz etmek elbet kolay değil. Elbette bu karanlık tablonun içinde hala direnen insanlar var. Sanata tutunanlar, doğaya kaçanlar, dostluklara sığınanlar… Ancak bu bireysel çabalar, büyük resimde bir denge oluşturmaya yetmiyor. Toplumsal bir iyileşme için daha fazlasına ihtiyaç var, adalete, eğitime, güvene ve umuda…
*Derinlerde başka bir yara var…
Adalet unsurunu biraz daha açmak istiyorum. Mutsuzluk, buzdağının görünen kısmı. Derinlerde, yılların biriktirdiği ama adı pek konmayan başka bir yara var. Adalet duygusunun zedelenmesi. Türkiye insanı artık haklı çıkacağına, hakkını alacağına, eşit muamele göreceğine dair eski inancını yitirmiş durumda. Bu eksik inanç, mutsuzluğun en koyu tonlarından biridir. Bir toplumda adalet duygusu aşındığında, insanlar sadece hakkını kaybetmez; geleceğe olan inancını da kaybeder. Liyakatsizlik karşısında elenmek, torpilin karşısında ezilmek, dava açsa da “bir şey değişmeyeceğini” düşünmek, kişide sadece öfke değil, kronik bir yılgınlık yaratır. Üstelik adaletsizlik sadece mahkeme salonlarında hissedilmez. İş yerinde, okulda, sınavda, trafikte, hatta hastanede bile insanlar “kim olduğunun”, “kimi tanıdığının” daha çok önem taşıdığına inanmaya başlamışsa, orada sosyal sözleşme sekteye uğramış demektir.
*Gerekçeler net bir biçimde sunulmalıdır…
Adaletin varlığı kadar, görünürlüğü de önemlidir. İnsanlar adaletin nasıl işlediğini bilmeli, görebilmeli. Mahkeme kararları açık olmalı, kamuoyunu ilgilendiren davalarda gerekçeler net biçimde sunulmalıdır. “Adalet yerini buldu” cümlesi, sadece kararın çıktığı gün değil sürecin her anında hissedilebilmelidir. Adalet sistemi içinde görev alan herkesin nitelikleri, kariyer yolu ve terfileri tamamen şeffaf ve objektif ölçütlere bağlı olmalıdır. Yargıçların, savcıların ve hukukçuların siyasi baskıdan tamamen bağımsız çalıştığına dair inanç yerleşmedikçe, halkın vicdanı kolay kolay rahatlamaz.
*Mutluluk kolektif bir iklimdir
Yanlış kararlar, taraflı uygulamalar ve keyfi işlemler sonucunda sorumluluk alınmıyorsa, adalet sistemi halkın gözünde bir güç gösterisine dönüşür. Oysa gerçek adalet, hata yaptığında bile kendini sorgulayabilen sistemdir. Yargıda hata varsa, düzeltme yolları açık ve işler olmalıdır. Adaletin bir kutbun ya da görüşün değil tüm toplumun ortak değeri olduğuna yeniden inanmak için, yargı bağımsızlığı sadece bir anayasa maddesi değil günlük pratiğin ayrılmaz parçası haline gelmelidir. “Tarafsız ve bağımsız yargı” ilkesi, tüm kesimlerin sahipleneceği şekilde hayata inandırıcı bir biçimde geçirilmelidir.
*Umut, adaletin kardeşidir
Mutluluk, sadece bireysel konforla ilgili değildir. Bir toplumda mutluluk, kolektif bir iklimdir. İnsan, adil hissettiği yerde daha az korkar, daha az öfkelenir, daha çok üretir, daha çok güvenir. Umut, adaletin kardeşidir. Biri varsa, öteki de yeşerir ve yeşertir… Bu ülkenin insanı çalışkan, duygulu ve dirençlidir. Ama adaletsizlik karşısında en güçlü bile kırılır. İnsanların tekrar “bu ülkede yaşamak istiyorum” demesi için adaletin sadece bazı mekanlarda değil sokakta da hissedilmesi mutlaka gereklidir.
* Mutsuzluk ve umut bulaşıcıdır
Türkiye bir yol ayrımında değil belki ama bir eşikte. Ya bu eşikten birlikte geçeceğiz ya da hep birlikte aşağı yuvarlanacağız. Çünkü mutsuzluk bulaşıcıdır ama umut da öyledir. Bu topraklar nice badire atlatmış, çok kez yeniden doğmuştur. Ancak umut, öyle kendiliğinden yeşermez. Bazen küçük bir değişim yeter bazen büyük bir silkiniş gerekir…