Orhan Kemal ve Yetmiş İkinci Koğuş

dogan-suslu-kose

MEDYATİK BAKIŞ

Doğan SÜSLÜ

İletişim:0 532 728 45 53

e-mail:medyatikbakis@hotmail.com

Orhan Kemal, gerçekten usta bir yazardı. Anlatımına diyecek yoktu. Lise yılların da okuduğum  “Yetmiş İkinci Koğuş” adlı kitabı hala hafızamdadır. Aradan yaklaşık 36 yıl geçmesine karşın, Orhan Kemal’in parasız insanların kaldığı Adem Baba Koğuşunda yaşananları aktarımı, büyük bir ustalık ve kayda değer bir yazma kabiliyetidir. Yetmiş İkinci Koğuş kitabı şu an elimde olsa, anılan koğuşta yarı aç kalan ve soğuktan titreyen hükümlülerin koğuşta mangal üzerindeki pişirdikleri kuru fasulye bölümünü, satırı satırına aynen aktarırdım. Ne yazık ki bu kitap şu an elimde değil bu nedenle etkilendiğim bu bölümü aklımda kaldığı kadarıyla, kendi tümcelerimle aktarmaya çalışacağım. Bakalım beğenecek misiniz?

*Çoğu hükümlünün yatağı yok

Orhan Kemal 1940’lı yıllarının hapishanesini anlatıyor. Yani tutuklu ve hükümlülerin imkânları gibi devletin de imkânı kısıtlı. Hele hele Âdem Baba Koğuşu olarak bilinen koğuşun hali içler acısı. Hükümlülerin doğru dürüst ne çorabı ne ceketi ne de kazağı var. O yıllarda devletin mahkûmlara verdiği yemekte çok kısıtlı. Koğuşta çoğu hükümlünün yatağı yok. Yere serilen çimento kâğıtları yatak vazifesi görüyor. Hükümlüler battaniye ve yorgan yerine üzerlerine de birkaç eski çuvalı örtüyorlar. Soba yok. Koğuş camları kırık. Dışarıdan hem keskin bir ayaz geliyor hem de tipi olduğunda içeriye kar düşebiliyor. Dışarıda kayılan mangal, koğuşun ortasına alındığında herkes başına toplanıp az da olsa elini ayağını ısıtmaya çalışıyor. Tam anlamıyla ısınmak mümkün değil. Kömür geçince mangal yeniden koğuş dışına alınıyor ve koğuşun biraz kırılan soğuk havası yeniden diriliyor, her taraf tekrardan buz kesiyor.

*Memleketten gelen para

Koğuşta hal ve durum bu derece içler acısıyken, günlerden bir gün koğuştaki Âdem Babaların birinin memleketten parası geliyor. Parası gelen hükümlü hemen kantinden kuru fasulye, kemikli koyun eti, soğan, domates salçası, karabiber, kırmızıbiber, tuz ve yağ aldırıyor. Birde herkese yetecek kadar somun ekmek sipariş ediliyor. Kuru fasulyeyi akşamdan ıslatma şansı yok. Akşamüzeri içeriye alınan mangal üzerinde, yemek yapmasını bilen bir hükümlü hemen yemek pişirme işine başlıyor. Haşlanan et, soğan ve salçayla kavrulan kemikli etin kokusu iliğine kadar aç olan Âdem Babaları daha da acıktırıyor. Hepsinin içinden, daha kuru fasulye pişmeden somunları salçalı ete bandırıp, ekmekleri yemek geliyor…

*Kemikli etlerin dansı başlıyor

Sonunda kuru fasulyenin suyu da konuyor ve kapağı olmayan tencere, kömür ateşinin üzerine oturtuluyor. Bir süre sonra tencere tıkırdamaya yani kuru fasulye ve kemikli etlerin su içindeki dansı başlıyor. Kuru fasulye ıslatılmadığı için yemeğin pişmesi bir hayli zaman alacağa benziyor. Mangalın daha doğrusu tencerenin etrafında halka oluşturan Adem Babalar, tencereden yükselen yemek buharlarını ciğerlerinin derinliklerine kadar çekerek yemeğin kokusuyla doymaya çalışıyorlar…

*Uyumak demek, aç kalmak demek

Aylar sonra etli ve yeterince salçalı düzgün bir sulu yemek bir yemek yiyecek olmanın sevinciyle hükümlülerin üşümesi hafifliyor. Gece uzun olunca çoğunu uyku basıyor ama uyumak demek kuru fasulyeden mahrum kalmak yani aç kalmak demek. Bu yüzden herkes gözlerini bir an olsun tencereden ayırmıyor. Kuru fasulye tenceresi içinde kaynayan kemikli etin, kuru fasulye tanelerinin, soğan parçacıklarının ve kırmızı toz biberin su içinde yer değiştirmesi, yüzmesi cılız bir aydınlık veren koğuş ampulünün yardımıyla pür dikkat izleniyor. Herkesin gözüne kestirdiği bir et parçası var. Kimisi siyah et yerine çoktan kemiğe ve kemikli etten pişme neticesi ayrılan etin yağına razı…

*Yeşil domates turşuları…

Hükümlülerin çoğu iyi günlerinde evlerinde pişen kuru fasulye yemeğini hatırlıyor. Annelerinin, eşlerin, kız kardeşlerin in hatta babalarının ve ağabeylerinin yaptığı bir tencere dolusu kuru fasulye gözlerinde canlanıyor. Kuru fasulye yanında pişirilen pilavlar, yemek eşliğinde yenen salatalık, biber ve yeşil domates turşuları ile baş soğanlar film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyor. Hepsinin İştahları bir kez daha kabarıyor. Saatler gece yarısını geçiyor. Kuru fasulye hala pişmiş değil. Yemeği pişiren hükümlü ara sıra bir fasulye tanesini kaşığa alıp, pişme derecesine bakıyor. Pişme kontrolü sonrası bir fasulye parçasının kalan yarısını ziyan olmasın diye tekrar tencerenin içine bırakıyor…

*”Yemek pişti” sesi koğuş içinde yankılanıyor

Gün ağarırken tencerenin içi daha net görünüyor. Suyun içinde hoplaya zıplaya kaynayan ve yer değiştiren siyah et parçacıkları, kemikler, küçük kuyruk yağı parçaları, fasulyeler ve yemek suyunun üzerinde oluşan salçalı yağ tabakası artık hükümlülerin sabrını zorluyor. Nihayet “yemek pişti” sesi koğuş içinde yankılanıyor. Herkes atmaca gibi tencere kenarında duruyor. Tencere indiriliyor ve bir kepçe vasıtasıyla kuru fasulye tabaklara servis ediliyor. Âdem Babalar ellerine tutuşturulan yarım ekmekle kuru fasulyeyi kaşıksız bir şekilde sadece somun ekmekle büyük bir iştahla yiyorlar. Kömür ateşinde pişen kuru fasulyeyi, sabaha kadar beklemelerine değiyor…

Evet, aradan yaklaşık 36 yıl geçmesine karşın ben Orhan Kemal’in bu usta anlatımını unutamıyorum. Yazdıklarım sadece aklımda kalanlar. Belki biraz fazlası belki de biraz eksiği var. Ancak usta kalem Orhan Kemal yazdıklarıma benzer şeyler yazmıştı. Elbette usta edebiyatçı ve yazar Orhan Kemal gibi yazmam mümkün değil…

*Bir kap yemeğe muhtaç olanları unutmayalım

Sanıyorum bu satırları okuduktan sonra çoğunuzun canı kuru fasulye istemiştir. İmkânı olan en kısa zamanda etli kuru fasulyeyi pişirsin ama mutlaka aç insanların olduğunu düşünerek ve bu nimetin kıymetini bilerek söz konusu pişirimi yapsın . Ve mümkünse en azından bir tabak kuru fasulye bazı muhtaç insanlarla paylaşılsın. O da olmadı komşumuzun birine bir tabak fasulyemizi verelim.

Yetmiş İkinci Koğuş vasıtasıyla, yazar Orhan Kemal’i de yeri gelmişken anmak isterim. Ünlü edebiyatçımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum. Ülkemizin onun gibi daha nice yazarları yetiştirmesi de dileğimdir…

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.